Sen nasılsan hayat da öyledir…

KIBRIS RÖPORTAJLARI -2

RAUF DENKTAŞ -2007

“TÜRK ASKERİ ADADA KALMAYA MECBURDUR!”

 

Kıbrıs meselesinin çözümü doğrultusunda yıllardır süren ve BM gözetiminde devam eden görüşme süreçlerin her defasında yenileri ekleniyor. Bu röportaj dizisinin ilk konuğu, KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın da ifade ettiği gibi sonuç değişmiyor .

Gerek ulusal gerekse uluslararası çevrelerde de Kıbrıs konusunun çıkmazda olduğu ifade ediliyor. Çıkmazın oklarının bir ucu;  KKTC tarafından bakıldığında, “tanınma” noktasında birleşiyor. İşte KKTC Eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile yaptığımız söyleşiye buradan başlıyoruz ve  ilginç bir cevap alıyoruz. Denktaş, ellerini masaya vurarak “Çıkmaz yok efendim. Çıkmaz var demeyin! Burada yaşıyoruz ekonomimiz gelişiyor. Burada hürüz. Bunun alternatifi ne? Boyun eğmek mi, Rumun idaresine girmek mi? Ölürüz daha iyi…”diyor.

 

Kıbrıs sorununu, milli dava olarak görmeyen ve hatta bunu aşırı milliyetçi bir söylem olarak gören kesimler var. Bunu nasıl karşılıyorsunuz?

 

Rauf Denktaş: Bu olacak iş değil. Ben 83 yaşındayım 63 yılımı milli dava, anavatan diye diye bu uğurda harcadım. Milli dava uğrunda, bize inanarak şehit olan insanlar var. Türkiye de bu noktada açıkça görüşünü söylemeli. Eğer bu milli dava olarak görmüyorsa, “ben askerimi çekiyorum Kıbrıs meselesi benim için yok, bitmiştir” demelidir Türkiye. Bunu söylemiyorsa, milli davadır diyorsa da gereğini yapmalıdır. Kaldı ki; bu devlet, Türkiye’ye lazımdır. Türkiye’nin bir ayağının burada olması şarttır. Bunu Mustafa Kemâl Atatürk de söylemiştir, İsmet İnönü de.

 

“KIBRIS’IN TÜRKİYE’NİN ÜYE OLMADIĞI BİR YERE

ÜYE OLMAMASI GEREKİR”

 

Kıbrıs konusunda AB, önemli bir parametre. Sizin kırmızı çizgilerinizi de işin içine katarsak gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Rauf Denktaş: Kıbrıs’ta; eşit, egemen, kendi kaderini tayin etme hakkı olan iki halk vardır. Bunların devletleri vardır ve 1960 antlaşmalarının getirdiği Türk – Yunan dengesi vardır. Bu dengenin korunması için de Kıbrıs’ın Türkiye’nin üye olmadığı bir yere üye olmaması gerekir. Bu bizim kırmızı çizgilerimizdendir ve bunlardan vazgeçmemiz için herhangi bir neden yoktur. Aksine bunlara dört elle sarılmamız için çok neden ortaya çıkmıştır. Çünkü karşı taraf yani Rum tarafı meşru Kıbrıs hükümeti olarak tanınmış olmanın verdiği güçle ve şimdi AB üyeliği nedeniyle o kadar da şımarmıştır ki bütün ellerini bütünüyle açmıştır.

 

AB neden Kıbrıs üzerinde bu kadar duruyor?

 

Rauf Denktaş: AB üyeleri beni makamımda ziyaret ettiklerinde onlara şu soruyu sordum: “Stratejik ihtiyacımız var diyorsunuz. Bunun anlamını nedir?” Cevapları şuydu: “Bu bölgede petrol kuyuları var Bunların etrafında da köktendinci hükümetler var. Bunlar buradan aldıkları paraları terörizme harcıyorlar. Dolayısıyla biz bunları kontrol etmek zorundayız.” Türkiye sizin müttefikiniz ve Kıbrıs üzerinde 1960 antlaşmaları ile stratejik haklarını elde etmiş korumuş bir ülke dedim onlara. Türkiye’yi niçin adadan çıkartmak istiyorsunuz diye de yeni bir soru sordum. Aldığım cevaplar çok ürkütücüydü: “Gün gele Türkiye de köktendinci bir idareye dönüşebilir. Türkiye’yi de kontrol edeceğiz”. Görüldüğü üzere onlar Kıbrıs’ı bir ‘Hristiyan gözetleme kulesi’ haline getirmek istiyorlar.

 

Bu bana bir çağrışım yaptı. 1974-75’te ziyaretime ‘Avrupa Kiliseler Konfederasyonu’ndan 10 kişilik bir heyet şikayete geldi. Kiliseleri cami yapmışız ve bazı Kilisleri yıkmışız. Elimde adadaki 107 caminin yerle bir edildiğini gösteren bir liste vardı onu gösterdim. Bana 1967 de ‘Avrupa Kilisler Örgütü’nün Kıbrıs’ta hristiyanlığın geriletilemeyeceğine dair bir karar aldığını söylediler.

 

Bu bağlamda ABD’nin birdenbire Türkiye’ye ılımlı İslam yolunu göstermesi düşünüldüğünde, beklentilerini de daha iyi değerlendiriyor insan. Buna ek olarak, AB’nin Türkiye’ye ‘Atatürk ilkeleri AB normlarına uymaz’ çağrısı yine bu çerçevede ele alındığında ve ‘Azınlık olmayanlara azınlık hakları vermek lazım’, ‘Vilayetlere özerklik vermeniz lazım’ gibi ifadeler düşünüldüğünde Türkiye’ye ne yapmak istedikleri açıkça ortaya çıkıyor. Türkiye’yi küçültmek, kendi deyimleriyle ‘hazmedecekleri bir duruma getirmek’ istiyorlar.

 

Türkiye’nin AB üyeliği noktasında, hazmetme kapasitesi ucu açık bir yol olarak algılanıyor. Siz yolun sonunu nasıl görüyorsunuz?

 

Rauf Denktaş:  Ucu açık yolda tam üyelik mümkün değildir. Özel şartlarla Türkiye’yi yine kendine bağlı bir pazar haline getirmek istiyorlar. Bu nedenle ‘Ermeni meselesi’ de Türkiye’nin önüne konulacak engel haline getirilmiştir. Tam üye yapmayacaklar dememin bir nedeni var. Açıkça “Nüfusunuz fazla, size dolaşım özgürlüğünü ebedi şekilde tanıyamayız” diyorlar. Sadece buradan bile tam üye yapmayacakları anlaşılıyor. Çünkü dolaşım özgürlüğü tam üyeliğin gereğidir.

 

Hatırlayınız; Tunus ve  Cezayir’de insanlar, azınlık haklarının tanınması için arabaları yakıp ortalığı  ateşe verdi. Buna karşın Fransa: “Fransa’da yaşayan herkes Fransız’dır,  azınlık hakkı verip Fransa’yı parçalamak mı istiyorsunuz” dedi. Aynı Fransa diğer ülkelerle birlikte Türkiye’ye “Azınlık olmayanlara azınlık hakkı ver, ayrıca azınlık olan hristiyanlara da daha fazla hak ver” diye baskı yapıyor. Biz, bunları gördüğümüzde irkiliyoruz.

 

Tam üyelik noktasında Kıbrıs’ın engel olarak gösterilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

Rauf Denktaş: En büyük şikayetimiz, Kıbrıs meselesinin Türkiye’nin yolunda engel olarak konmuş olmasıdır. Ecevit; zamanında, “Eğer siz Kıbrıs Rumlarını, Kıbrıs olarak üye yaparsanız biz de KKTC ile entegrasyona gideriz” diyordu. Bunu ciddiye alan AB, Ecevit’e yazılı olarak Türkiye’nin üyeliği seninkinden ayrıdır demiştir. Bunlar olmasına rağmen Annan planına evet demek ve ek protokolü imzalamak suretiyle iki meseleyi birleştirdiler.

 

Türkiye’nin son manevrası, iki liman açarız demesi oldu. AB hemen devreye girdi ve “Mükellef bulunduğun Kıbrıs hükümetine iki limanını açıyorsun, teşekkür ederiz. Demek ki artık tanıyacaksın Rum Yönetimini. Ama bu yeterli değildir, her şeyi yap” dediler. Türkiye de buna karşı çıkınca “8 konu zaten askıya alınmıştı. Geriye kalan 26-27 konu var. Bunları konuşuruz, görüşürüz. Anlaşsak dahi kapatmayız” dediler. “Ancak ta ki sen Rum yönetimini tanıyana kadar” diye de eklediler. Yani Kıbrıs’ı ön şart haline getirdiler. Buna karşı bir çıkış göremiyoruz, üzülüyoruz…

 

1964’ten itibaren ABD Dışişleri Bakanlığı müsteşar yardımcısı olan Matthew Bryza bir demecinde “Türkiye mükellefiyetlerini yerine getirsin” demişti. Acaba Bryza burada limanların açılmasını mı kastetti? Çözüm algısında bir farklılık mı var?

 

Rauf Denktaş: Burada “Türkiye, Kıbrıs Rumu’nu tanısın limanlarını açsın, Türklerin üzerindeki ambargoyla bunun bağlantısı yok” demeye getiriyorlar. En korkunç beyanatı ise; “Türk tarafı artık önerilerini Rumların kabul edebileceği bir şekle sunsun” şeklindedir. Onlara göre Kıbrıs meselesi, askerin varlığı ve mal mülk meselesinin çözülmesi meselesidir. Kıbrıs Türklerinin statüsü, Türkiye’nin uluslararası antlaşmalardan kaynaklanan hakları, Türk-Yunan dengesi, bahis konusu değildir onlara göre. Zaten bahis konusu olsaydı, başlangıçta Rum idaresini, eli kanlı terörist idareyi meşru Kıbrıs hükümeti olarak tanımazlardı. Değişen hiçbir şey yok!

 

 

“GÖRÜŞMELERİN DEVAMI BİZİM TANINMAMIZI ENGELLEMİŞTİR”

 

Siz Kıbrıs konusunda baş aktörlerden birisiniz. Sizce KKTC neden tanınmadı şimdiye kadar?

 

Rauf Denktaş: KKTC’yi 1983’te ilan ettik. Bizi derhal güvenlik konseyine çağırdılar. Güvenlik konseyinde; üyelere, “Rumlar hükümet biz ise cemaatiz. Bu dengesizlik olduğu sürece bir anlaşma olmadı ve olmayacak” dedim ve 1960 antlaşmasının dengesini hedeflediğimi söyledim. Yani “Sen hükümetsen ben de hükümetim, sen devletsen ben de devletim” dedim.

 

İngiltere başta olmak üzere, çıkan karar doğrultusunda güvenlik konseyi tek hükümeti tanıdı ve bizi ayrılıkçı hükümet olarak nitelendirdi. Ayrıca diğer devletlere de “KKTC’yi kimse tanımasın kimse yardımcı olmasın” dediler. O toplantıda Fransa delegesi yanıma geldi ve “Talimat aldık aleyhinize oy kullanacağız” dedi. Pakistan da üyeydi ve benimkinden daha güzel bir konuşma yaparak beni müdafaa etti. Ardından Türkiye KKTC’yi tanıdı. Bunun üzerine Rumlar güvenlik konseyine başvurarak, Türkiye’nin karara bağlı kalmadığını söylediler.

 

24 saat sonra tekrar geri çağrıldık. Türkiye’den bana “Silah ambargosu devam ediyor. Çok zor durumdayız, lütfen görüşmelere hazır olduğunu ve  federasyon istediğimizi, ortaklık kuracağımızı tatlı tatlı konuş” gibi bir talimat geldi. Bir önceki toplantıda kükreyen aslan bu kez kuzu gibi melemeye başladı. Çıkarken aynı Pakistan sefiri koluma girdi ve “Denktaş Bey devlet kurdunuz. Sizi heyecanla destekledik. Devlet kuran adam tanınma ister, siz ise birleşme istediğinizi söylüyorsunuz. Bizi Rumlarla ve Yunanlılarla neden zor durumda bırakıyorsunuz?”dedi. Yani görüşmelerin devamı bizim tanınmamızı engellemiştir. Ne zaman Türkiye’ye görüşmeler durmalı dediysem “Aman, sakın ha!” demişlerdir.

 

Bu nasıl bir çözüm getirir ki?

 

Rauf Denktaş: Bakın diyorlar ki: Kıbrıs Türkleri Ermeniler ve Maruniler kadar bizim vatandaşımız ve bizim azınlığımızdır. Kıbrıs meselesi üniter bir devlet olarak halledilecek bir meseledir ve OSMOSİS(:suyun içine bir şişe şarap koyarsanız o şarap olmaz, su olur. Bizi o şekilde hazmetmek istiyorlar) yolu ile biz bu işi zamana bırakmaya hazırız. Azınlık sınıflaması; OSMOSİS, üniter devlet, Türk askerinin adadan tümüyle çıkarılmak istenmesi vs. bunları alt alta koyduktan sonra şöyle bir düşünmeliyiz ve bunları isteyen tarafla görüşme durmuştur demeliyiz. O zaman dünya ve AB burada devletine sahip çıkan ve devlet esası üzerinden anlaşma yapacak tarafların olduğunu anlayacaktır. Bunu yapmazsak sürükleneceğiz.

 

TÜRKİYE  TANINMANIN ÖNÜNDE NASIL BİR ENGEL?

 

KKTC’nin tanınmasına Türkiye’nin engel olduğu söyleniyor. Türkiye nasıl engel oluyor sizce?

 

Rauf Denktaş: Bangladeş hükümeti bizi tanıdıktan sonra 24 saat içinde dışişleri bakanının işine son vermek zorunda kaldı. Çünkü ABD bastırdı. “KKTC’yi tanırsanız size yardım etmem” dedi. ABD’nin aynı temsilcisi gözlerimizin içine bakarak “sizi asla tanımayacağım” diyor. Bunu ABD  söylerse, Rumlar bizimle nasıl uzlaşır? Buradaki mücadeleyi anlamak lazım. Bu mücadele; Rumun, Yunanistan ile birlikte Kıbrıs’ı alma mücadelesidir. 11 yıl silahla yapamadıklarını,  AB’yi kullanarak yapmaya çalışıyorlar. Mücadelenin bu olduğunu biliyorsak, buna boyun eğme niyetimiz de yoksa ona göre hareket etmeliyiz. Türkiye buna boyun eğme niyetinin olmadığını gösteremedi. Nasıl gösteremedi? Ek protokol imzalamakla ve Annan planına evet demekle gösteremedi. Şimdi aldatıldığının farkında ve sesini yükseltmektedir ama yeterince değil…

 

Türkiye ne yapabilirdi peki?

 

Rauf Denktaş: Kırmızı çizgiyi; sayın Sezer’in formülünü, Yunanistan’a da AB’ye de  hiç çekinmeden  göstermek lazımdı. Çünkü bu uzlaşmazlık değildir. Kalıcı uzlaşma demektir.
Türk-Yunan kavgası istemiyorlarsa bunu böyle kabul etmek lazımdı.

 

Tanınma noktasında ‘İslam ülkeleri’nin bir katkısı olabilir mi?

 

Rauf Denktaş: İslam ülkeleri denince hayal aleminde yaşamıyorum. Çünkü bunca zamandır İslam ülkelerinin bize nasıl baktığını, onların da ABD’yi ve güvenlik konseyini dikkate almak zorunda olduğunu biliyorum. Ama kültürel ve ekonomik açıdan yakınlığın olması bizim  daha rahat etmemize sağlar.

 

Yakın zamanda petrol arama ihalesi konusunda bir kriz yaşandı. Petrol konusu birdenbire mi ortaya çıktı?

 

Rauf Denktaş: Konu sadece petrol değil stratejiktir de aynı zamanda. Korutürk’ün deyimiyle “Asıl mesele denizlere açık bir ülke olma konumunu sürdürmektir”. Petrol birden bire çıkmadı. Bundan 6 -7 sene önce ben Newyork’ta iken, bir şirketim temsilcileri beni ziyaret etti. “Biz, Mısır, Suriye ve Lübnan’ın da dahil olduğu bir petrol araştırma antlaşması yapmak istiyoruz. Kıbrıs’ta Türklerin de % 50 hakkı olduğunu biliyoruz. Sizinle % 50 hak için bir antlaşma yapalım” dediler. Ben heyecanlandım ve bunu hemen Türkiye’ye bildirdim. Türkiye bu konuyla ilgili olarak “Kıbrıs ile Türkiye arasındaki araştırma hakkı Türk petrollerine aittir” şeklinde bir cevap verdi. Türkiye şimdi sesini yükseltti. Ama ben diyorum ki; Rum tarafının petrol araması Kıbrıs üniter devlettir demesi, Türkler azınlıktır demesi, bir hastalığın semptomlarıdır. Siz bunlarla meşgul oluyorsunuz. Hastalık, o adamın meşru olmadığıdır. Siz ya da biz bu hastalığın üzerine gideceğimize bunlarla meşgul oluyoruz. Verilecek en etkili cevap, sen bütün Kıbrıs’ın meşru hükümeti değilsin. KKTC ilan edilmiştir ve bu cumhuriyetin sınırları garantör devletin askerlerinin (Türkiye’nin) ve bizim askerlerimizin korumasıdır cevabıdır.

 

Sizin cumhurbaşkanlığı yaptığınız dönemde adada petrol olduğu biliniyor muydu peki?

 

Rauf Denktaş: Yıllar önce uzaydan çekilen fotoğraflarda bu petrol kaynakları ortaya çıkmıştı. Herkes biliyordu. Bana göre Annan Planını hazırlarken de buna dikkat ettiler. Rumlar Eğer petrol bulunursa bu merkezi hükümete aittir şeklinde bir yasa çıkardı.

 

 

TÜRK ASKERİ ADADA KALMAYA MECBURDUR

 

“Türkiye, garantör devlet olarak müdahale hakkına sahip ama neden harekâttan sonra askerlerini çekmedi?” deniliyor. Siz ne cevap verirsiniz bu ifadelere?

 

Rauf Denktaş: Türk askeri kaldı ve kalmaya mecburdur. Çünkü Rum tarafı 1963 den 1974’e silahla yapamadığını (tüm Kıbrıs’ı işgal edip, bizi azınlık durumuna getiremediğini) o sahte unvan altında, meşru Kıbrıs hükümeti unvanı altında bir hak olarak talep etmektedir. AB ve diğerleri gerçekleri bilmediği ya da işlerine öyle geldiği için Rumları desteklemektedir. Ayrıca bu sahte unvan altında eli kanlı terörist dediğim idare, tüm Kıbrıs’ı ele geçirmek için sürekli silahlanmaktadır.

 

BM kararlarında da Kıbrıs’ın iki halkın vatanı olduğu belirtilmiştir. Ama Rumlar; silahlanıp bizim topraklarımızı, evimizi, barkımızı, 103 köyümüzü işgal etmiştir ve bu 11 yıl sürmüştür. Türkiye bunun için gelmiştir adaya ve bizi kurtarmıştır. 1977 den bu yana Rumlar biz Makarios’un vasiyetini, Enosisi (Türkleri devletten atmak suretiyle %100 Rum’dan oluşan bir idareyi meşru hükümet olarak  tanıtmak) yerine getiriyoruz diyorlar. Bundan asla bir gerileme yoktur. Yani dolayısıyla 1963 de başlayan bir program devam ediyor. Türkiye bizi nereye bırakıp da gidecek. Tehlike belli. Ayıca, Türkiye’nin Kıbrıs üzerinde stratejik hakları var. Türkiye onları da koruyor.

 

Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis, Türk askerinin adada kalması ile ilgili olarak “Bu  ahlaksızlıktır” demişti. Nasıl değerlendiriyorsunuz bu sözü?

 

Rauf Denktaş: Ahlaksızlık aslında imzaya rağmen meşru hükümet olmayan bir tarafı meşru hükümet diye desteklemektir. Bunları korumak için gizlice asker göndermek ve imzaladığımız antlaşmaya göre AB’ye üye olmayacak Kıbrıs Rumu’nun AB’ye üyeliği için şantaj yapmaktır. Yunanistan bunları yaptı, asıl ahlaksız olan bunlardır. Eğer Yunanistan bunları yapmasaydı Rum idaresi boyunun ölçüsünü alacak ve  şimdiye kadar çoktan anlaşma olacaktı.

UZLAŞMACI OLSAYDIM HEYKELİM DİKİLİRDİ

 

Daima uzlaşmaz olarak gösterildiniz. “Çözümsüzlük çözümdür” yaklaşımıyla sizi bütünleştiriyorlar. Uzlaşmacı olmadığınız için mi sizin döneminizde Kıbrıs meselesi çözülemedi?

 

Rauf Denktaş: Uzlaşmacı bir devlet adamı olsaydım, onlara teslim olsaydım, benim heykelimi dikeceklerdi herhalde. Talat yönetiminde de bir şey değişmedi. Benim sözlerime geldiler.

 

Adadaki Türklerden bazıları “Neden Türk spor klüpleri, KKTC’ye gelip maç yapamıyor, ekonomik anlamda da Türkiye ile ihracat yapamadık, Türkiye bizi yalnız bıraktı. Bu Türkiye’nin bizi fiilen tanımadığının bir göstergesidir” diyorlar? Bu sesleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Rauf Denktaş: Türk takımlarının adada maç yapamaması ‘FIFA’ dan kaynaklanan bir sıkıntıdır. İhracat konusu da Gümrük Birliği antlaşmasının bir gereği olarak ortaya çıkmıştır. Türkiye bunları başka şekillerde telafi etmeye çalışmıştır. Yani Türkiye bizi tanıdı ya da tanımadı diyenlerin bir kısmı bunları Türkiye’yi kötülemek için söylüyor. Türkiye’den ümidi kesin diyorlar. Bu başka misyonları olan insanların işidir.

 

Türkiye’de de KKTC’ye ciddi kaynak ayrıldığı söyleniyor. Yani Türkiye KKTC’ye bakıyor doğru mu?

 

Rauf Denktaş: Türkiye şu kadar para sarf etti vs. deniliyor. Bunun bir cevabı var ama bunu söylediğimizde aman Türkiye gücenmesin, yanlış anlamasın diye biz de söylemeye çekiniyoruz. Ama Türkiye’de bir kısım insanlar çatır çatır söylüyorlar. Yani bir siyaset var burada. Adı da “Kıbrıs Türkünü, Türkiye’den ayırma siyaseti”. Bu korkunç bir şekilde ilerliyor. Bu propaganda Eski AB temsilcisi Madam Caren Fog’un zamanında başladı. Kıbrıs Türklerine, “Görüyorsunuz, Türkiye sizi terk etti veya terk edecek” Türkiye’ye ise

Görüyorsunuz işte sizi istemiyorlar” diyorlar. Bunlar bir kaç tane kendini bilmezin söylediği sözler.

 

Referandumdan sonra Rum basınında Kıbrıs’taki yegane müşterek zemin Rum tarafının % 65-70 oyla Türklerle birlikte yaşamak istemediğidir şeklinde yazılar çıktı. Bu sonuç iki ayrı devlet fikrine bizi daha da yakınlaştırmıyor mu?

 

Rauf Denktaş: Ayrılık esastır niye artık bunu kabul etmiyoruz. Eski BM Genel Sekreteri  Perez De Cuellar: “ Biz masaya, iki halktan tek halk, iki milletten tek millet oluşturmak için ideal planlar ve programlar koyduk. Bunlar idealdi ama gerçekçi değildi. Gerçekçi olmadığı için de başaramadık. Karşımızda birleşmek istemeyen iki ayrı taraf olduğunu kabul edelim diyorlar. Fransızlarda bu sorun iki tarafın ayrılması ile halledilir” diyor. Kamuran İnan da geçenlerde sorunun iki tarafın ayrılmasıyla çözümlenebileceğini söyledi. Bakın, Avrupa’da eski Yugoslavya kaç parçaya ayrılmıştır. Çekoslovakya kendiliğinden iki ayrı devlet haline gelmiştir. Kıbrıs’ta ise ayrılmış olanı birleştirmek istiyorlar.

 

 

 

 

 

DENTAŞ’A GÖRE ÇÖZÜM

 

Siz, iki ayrı devlet şeklinin altını çiziyorsunuz. Peki en iyi, en olumlu çözüm noktası bu mu gerçekten?

 

Rauf Denktaş: Çözüme hemen ulaşılması mümkün değildir. Özellikle Rumlar o yükseklikte olduğu sürece meşru Kıbrıs hükümeti vasfından kesinlikle vazgeçmez. Biz de onların istediğine razı olamayız. Dolayısıyla bizim yapmamız gereken şey İslam Alemi’nde ve Türki Cumhuriyetler’de kendimizi biraz daha tanıtmak. Ama Türkiye’nin ABD ve İngiltere’ ye şunu sorması lazım: “Siz yeniden bir dövüş mü istiyorsunuz? Bunun neticesinde bir
Türk- Yunan savaşımı istiyorsunuz? Kalıcı bir barışı niçin istemiyorsunuz?
Bu hangi çıkarınıza aykırıdır? İki taraf, bırakın kendi devletlerinde huzur içinde yaşasınlar ve aynı zamanda AB ve BM konusunda da birlikte hareket etsinler. Bunu niye desteklemiyorsunuz?
Bu soruların cevapları sorduğunuz çözümün oluşması  için önemlidir.

 

 

 

SPOT: Denktaş: ABD’nin aynı temsilcisi gözlerimizin içine bakarak “sizi asla tanımayacağım” diyor. Bunu ABD  söylerse, Rumlar bizimle nasıl uzlaşır?

 

SPOT: Denktaş: BM kararlarında da Kıbrıs’ın iki halkın vatanı olduğu belirtilmiştir. Ama Rumlar; silahlanıp bizim topraklarımızı, evimizi, barkımızı, 103 köyümüzü işgal etmiştir ve bu 11 yıl sürmüştür. Türkiye bunun için gelmiştir adaya ve bizi kurtarmıştır.

 

SPOT: Denktaş: Ahlaksızlık aslında imzaya rağmen meşru hükümet olmayan bir tarafı meşru hükümet diye desteklemektir. Bunları korumak için gizlice asker göndermek ve imzaladığımız antlaşmaya göre AB’ye üye olmayacak Kıbrıs Rumu’nun AB’ye üyeliği için şantaj yapmaktır. Yunanistan bunları yaptı, asıl ahlaksız olan bunlardır.

 

SPOT: Denktaş: Avrupa’da eski Yugoslavya kaç parçaya ayrılmıştır. Çekoslovakya kendiliğinden iki ayrı devlet haline gelmiştir. Kıbrıs’ta ise ayrılmış olanı birleştirmek istiyorlar.